Asıl ismi Numan bin Ahmet olan Hacı Bayram-ı Veli, 1352 yılında Ankara’da dünyaya gelir. Doğduğu köy, bu gün solfasol olarak bildiğimiz, zülfadl köyüdür. Babası Ahmet efendi, annesi Fatıma hanımdır. Çocukluğundan itibaren ilim tahsiline başlar Numan bin Ahmet. Gençliğinde Tefsir, Hadis, Arapça, Matematik, Felsefe, Edebiyat gibi ilimlerle meşgul olur ve talebelik hayatından sonra Melike hatun medresesinde müderrisliğe başlar. Ankara’da birçok talebe yetiştirir, halk arasında sevilen ve sayılan bir kimse olur. ilmi ve irfanı geniş kitlelere ulaşan Numan bin Ahmet’in adı, o zamanlar kayseride bulunan büyük alim ve Allah dostu, şeyh hamiduddin’e ulaşır. Şeyh hamiduddin, bu gün yaygın olarak somuncu baba ismiyle anılan mübarek bir zattır. Bir müridini Ankara’ya, Numan bin ahmed’i kayseriye davet etmek üzere gönderir. Numan bin Ahmet bu daveti büyük bir sevinç ve hürmetle kabul ederek derhal yola koyulur ve şeyhinin yanına gelir. Buluşmaları bir kurban bayramına denk geldiği için hamiduddin: "İki bayramı birden kutluyoruz." diyerek, Nûmân'a 'Bayram' lâkabını verir. o günden sonra Numan bin ahmed hocasının koymuş olduğu bayram ismi ile anılır ve tasavvuf eğitimine şeyhi nezaretinde başlar. Bu iki mübarek zat, bir müddet sonra birlikte hacca gider. Hac vazifelerini ifa edip geri döndükten sonra hamiduddin hazretleri, manevi emanetini hacı bayramı veliye bırakarak aksarayda vefat eder. hocasının irtihalinden sonra hacı bayramı veli, müderrislik yapmak üzere Ankaraya döner ve büyük bir azimle çalışmaya başlar.
*
İlminin yanı sıra aldığı tasavvufi eğitim ve sahip olduğu güzel ahlak ile hacı bayramı veli, ankarada müderrislik yapar, aynı zamanda halka va’zü nasihatlerde bulunur ve daima halkın içinde olur. Kendisi de geçimini ziraat ile sağlar. Zaman zaman fikirlerini şiirler yazarak anlatır. Müridleri ile beraber mübarek aylarda ankaranın eşrafından zekat ve sadakalarını toplayarak güçsüz, dul, yetim ve fukaraya dağıtır. Tüm bu güzel hasletleri kendinde toplaması, güler yüzü, nurlu çehresi, ilmi ve irfanı ile halkın çok sevdiği bir kimse haline gelir. Halkın yanı sıra, başta Akşemseddin olmak üzere ilmi seviyesi yüksek kimseler de kendisine talebe olur. Etrafında çok sayıda insanın toplandığını fark eden art niyetli kimseler, zamanın padişahı 2. Murat’a, “Sultanım, ankara’da size baş kaldırmak için hazırlık yapan bir zat var” diye haber ulaştırır. Bunun üzerine padişah askerlerini ankaraya göndererek derhal hacı bayramın edirne’ye getirilmesini emreder. Böyle bir duruma hazırlıklı olan hacı bayramı veli, askerleri yolda karşılar ve “sultanımızın emri başımız üstüne” diyerek yola koyulurlar. Edirneye varıp padişahın huzuruna çıktıkları vakit, 2.murat söylenenlerin iftiradan ibaret olduğunu anlar, büyük bir mahcubiyet duyar ve hacı bayram hazretlerini birkaç ay hürmetle misafir eder, ardından ankaraya uğurlar. Memleketine dönen hacı bayramı veli, talebelerini yetiştirmeye ve çalışmalarına kaldığı yerden devam eder.
*
Vefatından bir yıl önce sultan 2. Murat hacı bayramı veli hazretleri ile görüşür ve istanbulu fethetmek arzusunu anlatır. Hacı bayramı veli ise, padişahın ve kendi ömrünün bu fethi görmeye yetmeyeceğini, istanbulu fethetmenin 2. muradın oğlu mehmet’e nasip olacağını söyler. Nitekim fatih sultan mehmeti, hacı bayramın talebesi olan akşemseddin yetiştirir ve haber verdiği şekilde bu mübarek fetih, fatih sultan mehmete nasip olur. Hacı bayram-ı veli, yunus emre gibi hacı bektâş-ı veliden etkilenerek aynı tarz şiirler yazmış, eserlerini Türkçe kaleme almıştır. O; mutasavvıf, alim ve zahid bir kişi olarak dünyayı terk etmeye değil, imar etmeye yönelmiş, talebelerini ve çevresindekileri çalışmaya teşvik etmiş, kendisi de talebeleriyle beraber tarlalarda çalışarak sosyal hayatın içinde yer almıştır. Çevresinde her meslek grubundan insan bulunmuş, ilim ve irfan ocağında birçok talebe yetişmiştir. Ömrünü ilme ve islama adayan Hacı bayramı veli hazretleri 1430 yılında rabbine kavuşmuştur. Kabri Ankara’nın ulus semtinde bulunmakta ve beş yüz küsür senedir Müslümanlar tarafından ziyaret edilmektedir.