Hikmeti ve bilgiyi arayan, aramaktan asla vazgeçmeyen, anlatmaktan sıkılmayan, kendisi küçük, yüreği büyük bir felsefeci: "Farabi".
Seyhun’un kıyısına kurulmuş bir savaş kenti Farab. Herkesin dizlerini titreten vurduğu zaman fil deviren 2 metrelik komutanı Tarhanlı Muhammet. İplerinden sıkı sıkı tuttuğu dev fili ileride asker
yapmak istediği küçük oğluna sevdiriyordu ancak kader bu çocuğun alın yazısını başka bir şekilde yazmıştı. Nasır Muhammet İbni Tarhan el Farabi, 874 yılının 6 yıldızlı bir gece yarısı Farab
şehrinin siluetini gören kocaman bir taş evde dünyaya geldi. Babası komutan olan Nasır çocukluğunu oyuncaklarıyla değil kalkanların üzerine vurup davul çalarak geçirdi. Babası güleç yüzlü ufak tefek, çocuğunu kendisi gibi sert bir asker yapmak istiyordu ancak baba oğul ne zaman at üstünde çalışmak için dışarı çıksa Nasır bir yolunu bulup kaçıyor ağaçların tepesindeki tahta
evine iple tırmanıp orada saklanıyordu. Bir asker olamayacağı anlaşılınca ailesi Nasır’ı en iyi okullara göndermeye karar verdi. O yüzdende henüz 12 yaşındayken yanına yaşlı ve kör lalasını da vererek devrin en hızlı Arap atlarıyla Bağdat’a gönderdi. Ailesinin zenginliğine rağmen sade yaşayan kendi çamaşırını bile kendisi yıkayan Nasır dönemin hocalarından aldığı derslerin yanında pek çok dili de öğrendi. O yüzden de bakışlara aldırmadan Sinagog‘taki hahamla İbranice, Kilisedeki piskoposla Yunanca konuşup farklı dünyalardan yakın arkadaşlar edindi.
Bağdat’ta kalıyorken tüccar bir arkadaşı ona Aristo’nun Yunanca külliyatını hediye etti. Evine kapanıp sakalları göğsüne gelene kadar kitapları okuyan Nasır İslamiyet inde böyle bir fikre ihtiyacı olduğunu anladı. Harran’a geçen Farabi lakaplı Nasır, Aristo üzerine çalışmaya başladı.Öyle çok çalışıyordu ki karmakarışık düşlerinde bile Aristo’yu görüyor Atina’daki Akropolis’in merdivenlerinde oturup ünlü felsefeciyle sohbet ediyordu.
http://facebook.com/trtokul
http://twitter.com/trtokul
http://www.trtokul.com.tr